3 Kasım 2010 Çarşamba

Siniri bozuk yağmurlu post

Sonbahar geldi leylekler uçtu yağmurlar düştü, dinginleştik, serinledik filan
tamam iyi hoş da sinirlerimi yatıştırmam için yeterli değilmiş sanırım.
İki damla yağmur yağdığında tıkanan trafik,
sıradan şemsiyesini bir şövalye kılıcı kadar tehlikeli hale getirebilen yurdum malı
ve son olarak paşa paşa kaldırımımda yürürken
yanımdaki su birikintisinden 80km/h ile geçerek
bana İstanbul'un göbeğinde çamur banyosu zevki(!)
yaşatan öküz arabaları sayesinde
yazın sıcaktan bunalan ben şimdi de insandan bunalır, yağmura sinir olur hale geldim.

Halbuki yağmur demek pencere kenarında 
elinde sıcak çikolata ve güzel bir müzikle ağaçları izlemek, 
yere düşen damlaların seslerini dinlemek, 
ayağına lastik pabuçları çekip su birikintilerinin içine içine enik gibi zıplamak demek olmalı. 



Yağmurdan sonra toprağın kokusuna da bayılırım ama bu kokunun toprakta bulunan birtakım bakterilerin çözünmesi ile ortaya çıktığını öğrendiğimden beri biraz iğrenmedim değil :)

Yukarıdaki fotoğraf ikilisini 3-4 yıl evvel fakültenin penceresinden çekmiştim.
 Nasıl da özledim 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder