öyle böyle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öyle böyle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2014 Salı

İkinci kedi Alis


Bu eski İrma, İrmiş'im. Şimdiki adıyla Alis. O kadar güçlü bir karakter ki Dede Korkut hikayelerindeki gibi kendi adını kendi seçti. Aylardır İrma diye seslendik, ufacık bir tepki bile vermedi, sürrealliğine atıfta bulunarak Alis dedik, bunu daha çok sevdi sanıyorum ki en azından kulaklarını oynatıyor.

Bir de biyolojik olmayan ablası var, Bruno.
Alis de sokaktan geldi ve eve ilk geldiğinde parmak kadardan biraz daha büyüktü denilebilir. Alırken veterinerimize sorduk, problem olur mu diye, ikisi de aynı cins (dişi) ve henüz küçük olduğu için sorun çıkmaz dedi. Bu konuyla ilgili kötü tecrübelerim de var, ayrıca bir post konusu.

Bruno ilk birkaç gün hiç kabullenemedi bunu, her gördüğü yerde kıh çekti, üç-beş fotik attı tepesine, bize de küstü. Çok korktuk hiç alışmayacaklar diye ama biraz zaman tanımak ve sabır göstermek yetti. Önce kapalı kapı altlarından birbirinin seslerini ve kokularını tanımalarını sağladık İkisini yalnız bırakmadık istenmeyen yaralanmalara ve travmalara da sebep olmamak için. O dönemde şunu okumuştum, "Kediler birbiri ile kavga eder ama birbirinin gözünü çıkaran, öldüren kedi gördünüz mü hiç?" diyordu yabancı sitelerden birinde.
Tedbiri elden bırakmadan, ikisine de sevgi göstererek aştık o dönemi ve bir haftaya kalmadan Bruno Alis'e hem annelik, hem ablalık hem de arkadaşlık yapmaya başladı. Şimdi birbirlerine sarılıp uyuyor, kulaklarını yalıyor, tuhaf gece koşturmacaları yapıyorlar.

Biz mutlu sona çabuk ulaşanlardan olduk, bu da şirinlik patlamalı mutluluk tablomuz:




17 Nisan 2013 Çarşamba

Bahar falan

Kış uykusunu yalnızca ayıların, börtü böceğin hakkı görenlerin kafasına kalın tabanlı bağcıklı botlarımı fırlatır hepinizi selamlarım. Uzunca bir süre olmuş ki uğramamışım bloglar diyarına. Ben aslında kabuğuma çekilip "sevimli tatlı krizleri"mde ağzıma kestane şekeri ve çikolatalı leblebi tıkmakla, yediğim soslu makarnaları, gece yarısı hazırlanan Ranch sos-salam-kornişon sandviçlerini kah popoma kah göbeğime yapıştırmakla meşguldüm. Tosuncuğa bağlamak üzereydim ki çok şükür bahar geldi, toynaklarım boynuzum çıkacak kürküm de kalınlaşmış gibi hissediyordum yalan değil...

Ama burası bunları konuşmak için uygun bir mecra değil, burası bambaşka bir yer, adeta Oh Land'ın White Nights klibindeki gibi, uzun bacaklı sarı saçlı bir kuzey perisi olarak uykudan parmaklarımızda simlerle uyandığımız, gökyüzünden düşüp merdivenler boyu yeraltına uzandığımız sihirli bir mecra gibin! Burada tüm çirkinliklerimiz, eksiklerimiz, fazlalıklarımız, eşitleniyor, cep telefonu kamerasının açısını az değiştirmek ya da Liquify özelliği bulunan bir App (eplikeyşın) eklemek yeter ve kesin çözüm.

Diğer yandan daha gerçek çözümler için ofis salatası günlerine başladım. Çalıştığım yer ile ilgili belki en güzel özellik yemekhanemizin olması ve mix&match yapabileceğiniz bir salata barın bulunması. Aşağıdaki denemelerin hepsi oldukça başarılıydı:




Kaju, pecan cevizi, fındık ve antep fıstığı ile marul ve roka salatası

Brokoli, havuç ve patates haşlaması ile limon soslu mısırlı göbek salata 

Nar ekşili yulaf ezmeli kırmızı lahana ve roka salatası
Hepsi birbirinden güzel oldu. Füzyon mutfağın sınırlarını zorluyoruğğm ve sıkıcı ofis saatlerini renklendiriyoruuğm!

Bunlar da yeni edindiğim akıllı telefonum ile sıkıldığım ofis saatlerimde girdiğim diğer etkinlikler. Telefonu tepeme tepeme kaldırıp kendimi çekemediğim için masanın üzerinde olabildiğince göze batmayacak kendimi ele vermeyecek objeleri çekmeye verdim kendimi. Ellerim, yüzüklerim, aynadan görüntüm falan fişman.


Tassel kolyeme bayılıyorum. Burlesque havasına kurban!

Bu arkadaş da ofisin yakınlarındaki bir kafenin kedisi. Hayatımda bu kadar disiplin ve özdeğer sahibi bir kediyi bırak, insan görmedim! Kahvaltıda 3 çiğ sosis, öğle yemeğinde köfte yiyor, sırayı değiştirmiyor, saati sektirmiyor. En ufak gecikmede veriyor küsküyü, alayına isyan, miyauu miyauuu! 

Golden Rose Jolly Jewels 115 nihayet 2 haftalık aramalarım sonucu  rastladığım yerde aldım hemen bulandım. Beklediğim kadar iyi değil beyaz arka planı var ve biz buralarda beyazları sevmeyiz dostum!

15 dakika parlattım, cadının elması oldu!

24 Temmuz 2012 Salı

Baktıkça serinlemek için..


Geçen yıl Kartepe'de karların içinde yuvarlandık, 
kartopu savaşı yaptık, 
teleferiğe binip tepede sıcak çikolata içtik 

Yine gelse sonbahar da çıksak serin serin dağlara, tepelere...
Neyse , zaten göz açıp


kapayıncaya kadar;


geçiverir zaman yine...


20 Nisan 2012 Cuma

Before Sunset

"...i’m obsessed with little things. When I was a little girl, my mom told me that I was always late to school. One day she followed me to see why...I was looking at chestnuts falling from the trees, rolling on the sidewalk or ants crossing the road, the way a leaf casts a shadow on a tree trunk... Little things... I think it’s the same with people. I see in them little detail, so specific to each other, that move me before  and that I miss, and will always miss. You can never replace anyone because everyone is made of such beautiful specific details. Like I remember the way your beard has a little bit of red in it and how the sun was making it glow that morning right before you left. I remember that and I missed it!"

Before Sunset, 2004


8 Mart 2012 Perşembe

stop!

Somewhere,


far down, 

there was an itch in his heart, 

but he made it a point not to scratch it. 


He was afraid of what might come leaking out.

28 Şubat 2012 Salı

Güneş batınca soğumaya başlayan bahar akşamı

 Ferah, umut dolu ve çok heyecanlı olur.
İnsanın kalbini ağzına getirir, elini ayağını titretir.
hem soğuktan hem heyecandan, 
bitirebilir beni!

Olmayan kelimeler sözlüğüme ekliyorum "Güneş batınca soğumaya başlayan bahar akşamı"  anlamına denk gelen bir ismi - ki olsa adımı o isimle değiştirebilirdim .

O günlerden birinde çektiğim bir fotoğraf,


26 Şubat 2012 Pazar

sexy connotation










no face, no name, no limits!

...the photo speaks for itself.  
Caution! Grace in the WC!

excessive!

mmhh

25 Şubat 2012 Cumartesi

aptallar

Günümüzde, 

dünyadaki temel sorun,

aptalların kendilerinden son derece emin, 

akıllıların ise daima şüphe içinde olmalarıdır.


 Bertrand Russell



5 Şubat 2012 Pazar

Bahar utansın!

 Bu haftasonu...

Tekneye binip güneş gözlüklerimle güvertede de oturdum!
Günlük güneşlik fotoğraf da çekildim!

Yetmedi üstüne dondurma bile yedim!

Bundan gayrı gelmezse de bahar utansın!

31 Ocak 2012 Salı

I'm only happy when it snows

Yılın 365 gününden üç taneciğinde iki avuç kar düştü gündem değişti, vay arkadaş!
Madem ki böyle bir gündem oluştu; bildiğim, istediğim her şeyi yazayım da yıllık "kar ile ilgili yazma" kotamı doldurayım.

27/01/2012 Cuma, saat 20:00, İstanbul'un en işlek caddelerinden birinde, sokakta bir insan yok! Bu mudur gençlik? Ver iz di spirit men? Sokakları böyle boş bırakanlar gencim diye ortalarda dolanmasın! Kar çok alışkın olmadığımız ve belki de özlediğimiz bir doğa olayı olduğundan mı neden bütün huzursuzluğumu ve kederimi sildi götürdü. Aydınlık ve serin hava hep iyi gelir zaten...

Evlerde toplaşıp böyle böyle fotoğraflar çektik sonra

Walden

İşi olmayan çavuşlar

In Vecihi we trust


Yağışların artması ve buzlanmalarla birlikte Geleneksel Çanak Kırma Festivalleri de start aldı. Bireysel katılımlarımla olduğu kadar Elele (Beraber Düşeriz Biz Bu Yollarda), Eller Cepte, Aman Rezil Olmadan Pozlu Düşeyim ve Kayarım Ama Düşmem performanslarımla da göz doldurdum. Alkış alkış!

Nasıl bir görgüsüzlükse apartman girişini cilalı granit yapan kafalar mevcut! Mühendislik ve yapı tasarımı harikası merdivenlerimiz kaygan olduğu kadar trabzansız da. Sabah apartman kapısını araladım, dışarı adımımı atıp kaygan zeminde ilerleyemeyeceğini anlayıp geri de hareket edemediğim bir noktada hareketsiz kaldım. İşte tam da o epik anda kışın sabah 6'da bile camlar açık araba süren buzlar prensi servis şoferimiz Ayhan abiynen göz göze geldik. El kol hareketleriyle "inemiyorum gel bi yardım et"i anlatmaya çalışırken bastı gaza gitti adam...
Kımıldayamadığım için eve de geri dönemediğim o an çaresizlikle zile basıp megafondan yardım istemek geldi aklıma, çağdaşlarım tarafından anlaşılması güç birtakım cümleler kurarak annemi aşağı çağırdım. Kriz yönetiminde de harikayım yani!

Bu yüzden, siz siz olun dışarı çıkarken bot üzerine eski bir çift çorap geçirin, komik görüntü ve fakat kesin çözüm!

Yaşadıklarım ışığında diyorum ki beton iyidir beton...

Mermer kötü...mermer kaygan!
Mermer zalım... mermer hayın!

Bir de işe gitme tantanası var bu havada! Ofis camına sinek gibi yapışıp yağan karı izledik bugün sabahtan akşama dek, öğle arasında da "kardan bi'şey" yaptık.  Neye benzediği ve cinsiyeti konusu tartışmalı olduğu için kendisine "Kardanbeing" adını verdik. Kendisi kısa sürede patronun en sevdiği personel haline geldi bile! Eve gitmek ne kelime, şirketin bahçesinde yatıyor, ağzı var dili yok, mayış filan istemez, tek kusuru yazın uzun süre ortadan kaybolması, eh, o kadar kusur kadı kızında da olur!

Çocukluğumdan beri en sevdiğim kış aktivitelerinden biri bu anlatacağım da:

 Kar yağarken bir pencereye yeteri kadar yaklaşıp bir süre dikkatlice izlediğimde sanki kar taneleri yere düşmüyor da ben yerden yükseliyorum. Havada durdum şahitlerim var bile diyebilirim yani. İlüzyonunu seveyim.

Ya, böyleyken böyle işte..

26 Ocak 2012 Perşembe

Krizleri fırsata çeviremedim ama fırsatları krize çevirebilirim...

İnsanın canının bir şeylere sıkılması (of anam süreci), hayalkırıklıkları (sıfatına sıçam süreci) o can sıkan şeyler üzerinde düşünmek, çözümlemeler yapmak, nedenselleştirmek (hımm..hım..hımmm.hmm heee tamam buldum! *kafanınüzerindeampulyan* ) ve bu süreçte seçici-geçirgen bir çevresel iletişimde olmak; kişinin yaratıcılığı tetikleyen, sürüncemede kaldığı konularda netleşilebildiği, yazıp çizip üretebildiği bir sürece evriliyorsa  ne ala!

Dozunda stresin insanı disipline edişi misali, dönem dönem bunları yaşamak da kişiliğini geliştirebileceği, kendini tanıyabileceği fırsatlar yaratabilir. Rasyonel insan (-ki o ne güzel bir insandır o) krizleri fırsata çevirebilen insandır.

Bazen öyle gelişir işler.
Bazen de her şey yolunda gitmeyebilir. -ki dünyanın en şanslı insanı olmamdan mütevellit, bana genelde böyle olur, ne hoş- İşte o halde, tüm fırsatları krize çevirebilirim, zira irrasyonel davranışın şahbazıyım!

2012 hoş başlamıştı aslında, bir gece öncesinden komik bir tren yolculuğuyla yemekli vagonda Ankara'ya gidip favori clique ile süper bir ergen yılbaşısı geçirdik. 4 tur Trivial Pursuit, vitrinden çıkartılan alkollü içecekler, "hadi siz gidin biz yalnız kutlicaz" diye evden kovalanan anne baba, gece yarısı terasta havai fişek gösterileri filan... Dünya güzeli bir yılbaşımız, yeni yıla dair umutlarımız, güzel dileklerimiz ve hatta kırmızı donumuz bile vardı.

Kendime senelerdir uydurduğum 1 Ocak mutsuzluk sendromumu da yolda belde olduğum için hızlıca atlatıp pazartesiden haftaya bodoslama daldım.

İlk haftalar güzel diziler izledim, misal Game of Thrones, misal Outsourced (tam bir cevher, Türk yapımcıların eline geçip boku çıkarılmaz umarım, ayrıca esas oğlan Ben Rappaport da bir içim su), misal Six Feet Under...Özlediğim arkadaşlarımı gördüm, fotoğraf çektim, resim çiziktirdim, sahile yürüyüşlere çıktım, yemek yaptım...

2012 güzel olacak, 2011 gibi çirkin bi tek sayı değil zaten çift sayı oh oh ederken birden kalbimle ilgili önce basit taşikardi sandığımız ama sonrasında ne olduğunu kestiremediğimiz, doktorun beklentileri dışında gelişen bir sıkıntı vuku buldu. Hastalığın kendisinden çok sonrasındaki gelişmeler can sıkıcı aslında.

Doğası itibariyle hastalık en küçüğünden en büyüğüne vücudun error verme durumu olduğundan, insana aciz ve güçsüz hissettiriyor, psikolojik bir açıklama getiremiyorum ama hissiyatım şu ki insan bazı şeylerin ezelden ebede varlığına inanıyor hayatta. Yaşadığım ev mesela, çimentodan, demirden, tuğladan yapılma ev zangır zangır titrediği için korkuyorum depremlerden; çok güvendiğim ve sağlamlığından emin olduğum bir şey kağıt güçsüzlüğünde göründüğü için sarsılıyorum aslında.

Beden için hissettiğim de bu, bozulmaz, sekteye uğramaz, tıkır tıkır işleyen bir sistem, hem benim de kontrolüm dışında işliyor orada mükemmel biçimde. Ama bir gece uykudan uyanıyorsun ve kalbinin bademciklerinle yer değiştirmiş olduğuna inanabilecek kadar hızlı bir nabız var boynunda. Sinyal geliyor "Big Boss"' tan: "Bi şeyler ters gidiyor olabilir!"

Bu acazet içinde de insan yakınlarından şefkat, ilgi, pışpış gibi cıvıklıklar istiyormuş, süngü düşüp koruyucu kalkanlar devre dışı kalıyormuş. Bu kriz anında krizi daha da derinleştirecek aktivitelere girebiliyormuş. Hepsini yaptım, maşallahım var.

İşten birkaç gün izin alıp yakınlarda bi yerde ufak bi tatille dinlenebilir miydim, evet!
Hadi izini geçelim, akşamları kılavuz annem Clarissa Pinkola Estes'in kitabını altını çize çize okuyup kuyruğu dikeltebilir miydim, evet!
Ya da bunların hiçbirini yapmasam da, en azından kimselere bulaşmayarak inzivaya çekilip kendime iyilik edebilir miydim, o da evet.

Kendimi 3 Evet ile uğurluyorum.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Harikalar diyarındayım, her gün başka bir harikayım!

* 2-3 gündür kelimenin tam anlamıyla dondum, burnum buz tuttu. Sokakta yürürken hafifçe burnuma dokundum çatırt sesini duydum  o_O ! Bişeylere bişeyler oldu ama hadi hayırlısı. Acı yok şampiyon, acı yok!

* İstanbul Cumartesi günü hayalet şehre dönüştü. Elektrik kesilince tramvay iptal oldu, otobüs trafiği şişti, Çapa'dan Kabataş'a 2 saat yolculukta hareketsizlikten ve soğuktan inme inmiş gibi kaskatı kesildim... Bankacılık sistemleri çökertmeden çıkamadı, POS'lar çalışmadı efenim, haftaiçi olsa bu kesinti, nasıl büyük sıçardı ökönömi bilemedim. Haberlerde vermişlerdir gerçi şu kadar saatlik elentirik kesintisi ökönömimizde hedehede kadar açığa sebep oldu diye ama ben tiviğ izlemiyoorm! Neden? Çünkü çok sıradışı ve aykırı biriyim.

* Bu kadar soğuk olunca hava insan ister istemez eldivene atkıya meyilleniyor, aşağıdaki de benim payıma düştü.

Zizgili atkı iz veri nayz!

Zizgili eldiven is even nayzır!
* Soğukta karda dışarı çıkamayınca en yapılası şey sıcak bi'şeyler içmek ve sıcak su torbasıyla eşekler gibi yatıp döne döne film izlemek! Net! Ancak milli sıcak içeceğimiz olan siyah çay konusunda sınıfta kalmışım, sevmedim, sevemedim toplasan şu yaşıma kadar 5 bardak içmemişimdir yani o kadar. O yüzden markette de o reyonu transit geçerim normalde, ama geçen "boost your immunsystem girl" dedim,  ıhlamur ve adaçayı almak için gittiğim markette Doğuş Mistik Chai diye bi'şi gördüm, naylon poşedini az kanırttım koklamaya, allam o ne güzel koku bal desen değil, badem desen değil, tarçın desen değil... E ne bu madem? Karanfil, karabiber, zencefilin egzotik harmanıymış, vanilya da var sanırsam. Sütle içilesi...



* Kriz anlarında makasa ulaşmamı engelleyecek bir mekanizma geliştirmeli! Ya elbiseye gömleğe saldırıyorum bundan harika bişey yaparım ki ben yeaa diye (genelde paçavraya dönüştürüyorum), ya da saçıma dalıyorum - ki ikincisi daha tehlikeli. Geçen gün " saçlarım bok gibi" krizine girdim, makası kapıp kakül kestim kim sorarsa. Postmodern kakül! Kınalı yapıncak ile küçük besleme arası bir leveldeyim şimdi. Muhteşem kaküllerimle ben İstanbul sokaklarında her an karşınıza çıkabiliriz. Fırk fırk :'(

kırt kırt kırt kes kes daha çok kes çok güzel ol! 

11 Ocak 2012 Çarşamba

haller içinden ev halleri


Eve geldiğimde dışarının pisini, pasını, dışarının hırsını, zorunu, kirini, bokunu, soğuğunu çıkarıp, sabah çıkmadan yastığın altına tortop edip sokuşturduğum pijamalarımı giyiyorum-şu sıra uyku mintanı edindim, eski dedelerin giydiği cinsten pazen, kırmızı lacivert pötikareli, uzunca... Regl olmamış ve ağrıdan yamulmamışsam eğer, ayaklarımdaki ojeler ne denli bitik, çirkin, tahammül edilemez görünürse görünsün çoraplarımı çıkarıyorum mutlaka, birini hanya birini Konya'ya savuruyorum.(bu da fotoğrafta var!) Yere basayım da parkeler çıt çıt ses çıkarsın istiyorum. Bir nevi yuvaya dönüş hissiyatı. Şu sıralar pek yapamıyorum, zira çorap üstü patikle bile totom donuyor.


Bazen de özellikle dar paçalı pijama giydiysem paçaları çorabın içine sokmak suretiyle camadan yapıyorum, o zaman işte "evine soba kurup halısında yaşamaya karar veren Umut Sarıkaya'ya çeyrek kala"yım.


Sonra mutlaka kafamdaki toka, lastik, taç, tarak ıvır zıvırını söküp atıyorum, şöyle de parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip bitlerimi de havalandırı mı en ilkel halimle ev ahalisinin arasına karışabilirim.


hazırım.

7 Ocak 2012 Cumartesi

işi olmayan çavuşlar...

...aşağıdakilerle de ilgilenebilir:


Ren geyiği çizme çabalarım :/
Bir türlü tatmin olmadım  ama aquarel ile çizdiğim için
 2-3 fırça darbesi ile daha iyi hale gelebilir.
Neyse, diyecek bişey bulamıyorum, ayıbımla oturayım :/

Bundan ne yapayım bilemedim, Kabalcı'da keçe ararken tesadüfen bu simli EVA'ları bulunca bişey yaparım ki bundan diye aldım, yılbaşı öncesi insanlara hediye verirken gift tag yaparım demiştim ama yoğunluktan buna bi vakit gelemedi :/ Katmanları yapıştıracak uygun yapıştırıcıyı bulamadığım için iğneyle tutturdum 2 haftadır bekliyor öyle garibim.

Masaüstüm -evet, masaüstü benim için hala gerçekten masanın üstü demek!
Arkadaki  iğnelik yapım aşamasında yamulunca öndeki laciver kutuya sünger kesip yerleştirdim, kenarlarına da washi tape dolayıp 3-5 etiket yapıştırınca gözüme güzel geldi. Tavşanı de oturttum iğne çobanı oldu .
İğenelerin tepelerini de ojeyle boyadım, pek sevimli oldular!
Steve Zissou illustrasyonu buradan, kese kağıdı fon üzerine tutkallandı, çerçeve İkea'dan

WWSZD?
(What Would Steve Zissou Do?)

EXPLORE THE DEEPS, KICK SOME PIRATE ASS
&
KILL THAT SHARK
( MAYBE STEAL THE COFFEE MACHINE)

Steve Zissou hayranı birisi için yaptım bunu ve üstteki çerçeveyi, umarım beğenir.

CATH KIDSTONE dergim nihayet geldi, kapağını açtığım andan itibaren
mr. ilham perisiyle teşrik-i mesaimiz başladığı için kalemi kağıdı alıp yakın temasa geçtim dergiyle


Pencere önünde çiçek besleyemiyorsak alçı pasta besleriz!




3 Ağustos 2011 Çarşamba

Tipini yerim senin!



Son zamanların en mühim keşfi Community'den Çinli İspanyolca okutmanı Ben Chang ve kopya kağıdına bakışı! Tipini yerim senin!

Senor Chang'in Çin menşeli ürün gibi kendisi de ucuz  ve "çakma" :)  İzleyeceklere spoiler vermemek için daha fazla açıklama yapmıyorum ama nasıl bi fenomenden bahsettiğimi anlamanız için bir link; ilk dersten öğrencilere verilen ayarı buyrunuz, arızayı görünüz....Karşınızda El tigre Chino!

5 Temmuz 2011 Salı

Züper zımbırtı (bağımlılık tehlikesi sosunda dinlendirilmiş, şşş)

Bu zımbırtıyı uzun süredir orada burada gördüm ama kendim yapmaya zamanım olmamıştı.  Ne bu peki? Efenim ne olduğundan çok nasıl yapıldığını anlatsam daha makbule geçecek:

Biğğğr:

Wikipedia:Random articlea girip random aratıyorsunuz, ilk çıkan şey sizin grubunuzun adı oluyor efem...

İkiiiiğ

Flickr'da Last 7 days interestinge girip oradan beğendiğiniz görüntüyü seçtiğinizde albümünüzün kapak resmi de tamamdır!

Üğğç

The quotation's page's random quotes sayfasına gidip dilediğiniz bir sözün, cümlenin vs. son 4-5 kelimesini seçiyorsunuz ve albüm isminizi de bulmuş oldunuuuuz.


Sıra geldi pamuk elleri grafik ortamlarına salmaya, photoshop olur paint olur, çok becerikliyim derseniz kolaj bile olur,artık zevkinize kalmış, bi düzenleme yapıyorsunuz ve sonuç:




Gecenin bu vakti Paint ile anca bu kadar ama fena saracak bu olay beni çok belli.
Hatta kendime iPhone şarkı besteleme programı ile (evet adını bilmiyorum napim) 3-4 albüm yapıp Facebook'ta da yayınlarım. Oh!
Hep diyordum zaten, sosyal bilimler yalan, keşke şarkıcı olsaydım :/


26 Haziran 2011 Pazar

Napoli


Soyulmak fiilinin mecazını gerçek anlamıyla yaşayabileceğiniz kadar tehlikeli, bir o kadar sıcak, içten ve gerçek İtalya'yı görebileceğiniz, dar sokaklarıyla ve pizzacılarıyla canım Napoli!

22 Haziran 2011 Çarşamba

İki kedi gördüm sanki...

Etraflarındaki trafiğe, insanlara, bağrış çağrışa aldırmadan; bütün hengameden saklanmış gibi arabanın altında sevişen iki kedi gördüm bugün sanki... :)