2 Ocak 2011 Pazar

Londra'dan bir ben geçti :)

Yaz, sıcak, yapış yapış giysiler, ter ve vıcıktan hiç mi hiç hoşlanmadığım için tatilimi kışın en soğuğu, en ayazında kullanıp 18 Aralık'ta -17 derece olan Londra'ya gittim :D Ama gidişim bir önceki cümledeki kadar kolay olmadı, olabilecek her türlü aksaklık ile başladık:
Öncelikle uçak 1 saat rötarlı kalktı. Tam oh şükür en azından gidiyoruz derken birden pilotun anonsu ile sarsıldık : bir heves bir heyecanla bindiğim ve Heathrow'a inişi planlanan uçak, Heathrow'daki hava muhalefeti nedeniyle Brüksel'e inecekti :S Buraya kadar herşey iyi, karmaşa bundan sonra başlıyor!
Brüksel'de uçağın içinde yaklaşık 2 saat beklemek zorunda kaldık, bu esnada sanırım üzerine para versem de edinemeyeceğim muhteşem izlenimlere vardım sosyal psikoloji ile ilgili. Daha önce bu neviden çeşitli gerilim filmleri izlemiştim ama böylesi içinde olmamıştım durumun. Uçak durdu, kapılardan dışarı çıkmak yasak, Schengen vizemiz olmadığı için havaalanına bile giremiyoruz, havanın ne olacağı, bir daha kalkış yapıp yapamayacağımız belli değil, çocuklar ve bebekler ağlıyor, Brüksel havalimanı kurallarına göre uçak pistteyken yiyecek-içecek servisi yapamıyor, öldüm bi bardak su deseniz ı ıh yani! Sigara krizi gelenler, tuvalet önünde sıra oluşturanlar, altına kaçıranlar, bağıran, çağıran, benim amcam milletvekili, ben basın mensubuyum diye orayı burayı arayanlar...Tam bir kaos hali...ve dediğim gibi sosyal psikolojiyi bu kadar yakından gözlemleme fırsatı bulmak benim gibi bir kapıdeliğigözetçisi'ni mutlu etti :)

Nihayetinde bizimle aynı uçakta bulunan ve bir program için Londra üzerinden New York'a gitme planı olan CNN Türkiye'den Cem Seymen ve arkadaşlarının ve Brüksel THY sorumlusu Selim Bey'in gerçekten takdire şayan çabaları sonucu polisler vize istisnası uygulayarak tüm uçağı 4-5 otobüse yerleştirdiler ve Manş denizini geçerek Londra'ya varmak üzere yola çıktık.

Yaşadığımız bu tuhaf olaylar dizisi yaklaşık 7-8 saat sürdü, herkesin bitap, aç ve saçmasapan bir durumun içinde olmanın da getirdiği şaşkınlıkla gülmeye ve eğlenmeye başlaması da ayrıca enteresan :) otobüse binerken "ama çok ayıp bebek var burda önce biz önce biz" diye bağırması, açılan yoldan ilerleyerek bebeği otobüsün bagaja sokmaya çalışması, otobüste bilmem kaç desibelle sakız çiğneyen 4 Japon gencin suratına bakıp dümdüz bastığım küfürü gülerek ve karşımda eğilerek bir iltifatmışçasına karşılamaları, adını hala bilmediğim ama hayatlarına dair birçok ayrıntıya sahip olduğum otobüs arkadaşlarım, yol hikayeleri, aç karnına kurulan sıcak poğaça hayalleri, karlar altında Brugge'den geçişimiz, su girmesin diye giydiğim lastik botun delinerek bütün suları alması ve düdük gibi kalmam...çok eğlenceli :D

Bütün bunları yaşayıp -17 derece soğukta sabah sabah zaten hiç uyumadığım gecenin ertesinde,  "hadi gezelim" diyen düdük gibi ben de bu işte :
murnum da kocaman çıkmış :[

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder