17 Mayıs 2012 Perşembe

Epeydir kitaplığımda bulunan ama uzunca süredir bir türlü sıra gelmeyen bir kitaba başladım dün: Alain de Botton- "Havaalanında Bir Hafta".
Heathrow Havaalanında gözlemci-yazar olarak davet edilip geçirdiği bir haftadaki izlenimlerini paylaşmış.Şu sıralar aklımda cirit atan kaçmak-uzaklaşmak-kaybolmak kelimelerinin bendeki en yakın çağrışımı havaalanı olduğu için sanırsam içgüdüsel olarak yöneldim ve ortalarında bir yerden başladım okumaya. Aşağıda paylaştığım hikayenin beni döndürdüğü an ise hayatımın hem en gerçek hem de en hayal anlarından biri:

Günler kısalmaya, güneş artık daha erken batmaya başlamış, tüm yıl beklediğim yazın mevsiminin malesef ki sonu, muhtemelen Ağustos'un son haftası. Otobüs terminaldeyim, İstanbul'a dönen otobüsümün kalkışına on dakikadan az var. Yavaş yavaş, arkamı dönüp el sallaya sallaya otobüste yerimi buluyorum. Oturduğum gibi kapüşonumu kafama çekiyorum-biliyorum başıma gelecekleri!

Üç aylık bir tatilden hatıra yanık bir ten ve rengi açılmış saçlar içinden otobüsün camına elini uzatmış sevdiceğe doğru akan gözyaşları beklenmedik değil çünkü. Bir daha görüşmek mümkün değilmişçesine deli gibi akmaya başlıyor yaşlar -halbuki 4 gün sonra İstanbul'a geliyor o da!
Ne farkeder ki; o an, biricik ve sadece bir defa yaşanmıyor mu? An'ın güzelliğini bırakmaktan üzgün ağlıyorum. Ayrıldığımız için ağlıyorum, aşağı inip bir kez daha sarılamadığım için ağlıyorum...

Ağlayarak uyuyup gözlerimi İstanbul'da açıyorum elimde gözyaşı ve sümük dolu bir mendille. Eve vardığımda Ayvalık'tan getirdiğim peynir ve simitimle kahvaltı yapıp kuaförün yolunu tutuyorum. Saçlarım bok gibi oldu çünkü... Akşam da arkadaşlarımla takılırım, İstanbul beni özlemiştir! Yas tutacak değilim!

Şimdi sırada bana bu anı tekrar hatırlatan hikaye:



"Tokyo'ya gitme konusunda gafilce umut dolu adamdan fazla uzak olmayan bir yerde, iki sevili ayrılıyorlardı. Kız yirmi üç yaşında olmalıydı, erkekse birkaç yaş büyüktü. ... İlk dikkatimi çeken öpüşmelerinin yoğunluğu oldu; ama uzaktan tutkuya benzeyen şey, aslında olağanüstü bir yıkım içeriyordu. Erkek onu kollarıyla sarmış, lale biçiminde bir tokayla tutturulmuş dalgalı siyah saçlarını okşarken, kız kederli bir inanamamazlıkla titriyordu. Tekrar tekrar birbirinin gözlerinin içine baktılar ve her seferinde, başlarına gelmek üzere olan felaketin yeni farkına varmışlar gibi, yeniden ağlamaya başladılar.


Yanlarından geçenler onların duygularını paylaşıyorlardı. Kadının olağanüstü güzel olması buna yardımcı oldu. Şimdiden özledim onu. En azından on iki yaşından beri, güzelliği kimliğinin önemli bir parçası olmalıydı; başı sevgilisinin göğsüne dönmeden önce, sık sık bu özelliğinin onu izleyenler üzerindeki etkisine bakıyordu.


Acısını paylaşmaya hazır olduğumuzu söyleyebilirdik, ama aslında üzülecek böylesi güçlü bir nedeni olduğu için onu tebrik etmek daha yerinde olurdu.Bir Rio mahallesindeki çıplak öğrenci odası şöyle dursun, uçağa biniş kapısının öbür tarafında bile onsuz yaşayamayacağını hissettiği birini hayatına sokabildiği için onu kıskanmıştık biraz da.(...) Bu ritüelin sonu yok gibiydi. Çift güvenlik bölgesine yaklaştı, tekrar ağlaştı ve terminalde bir tur daha atmak için geri çekildi. yolcu geliş salonuna yaklaştıklarında, dışarı çıkıp taksi sırasına gireceklermiş gibi geldi bir an; ama yalnızca Marks and Spencer'dan bir paket kurutulmuş mango alıp, pastoral bir masumiyetle birbirlerine yedirdiler. Sonra birdenbire, Travelex bankosunun yanındaki kucaklaşmanın tam ortasında, güzellik saatine baktı ve sirenleri duymazdan elen Odysseus'un otokontrolünü takındı; işkencecisinden uzaklaşıp koridorda koştu ve güvenlik bölgesine girdi.


Fotoğrafçımla işbölümü yaptık. Gümrüksüz sahada kızın peşinden gittim ve kalabalığa karışana dek metanetini korumasını izledim; Kurt Geiger'in vitrini önünde tökezledi sadece. Sonunda, Sunglass Hut'un yakınında, Fransız değişim öğrencileri kalabalığı içinde onu kaybettim. Erkeğin tarafındaysa Richard, Londra'nın merkezine giden ekspresin kalktığı tren istasyonuna gittiğini, bir bilet aldığını, camdan dışarı öylece bakarak oturup kaldığını ve sol bacağındaki eğreti titremeden başka hiçbir duygu belirtisi göstermediğini gözledi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder